Çocuğumuzu Olduğu Gibi Kabul Ediyor muyuz?

Küçücük yavrunuzu kucağınıza ilk aldığınızda; onları ömür boyu gönüllü olarak kabullenirsiniz. Farkında mısınız? Bu öyle bir kabullenmedir ki,onlar gelişip sizin gibi yetişkin olana kadar devam eder. Zorlu bir seyahat;çünkü,zaman zaman çocuklarımızın yetişmekte olan, farklı bireyler olduğunu unutur, bizim gibi düşünmelerini , hayallerimizi gerçekleştirmelerini bekleriz....Niçin? Çünkü onlardan kendimizin gerçekleştiremediği beklentilerimiz vardır. Çocuk aile büyüğünden farklı düşünüp,farklı duyup, farklı algılayabilir. Ancak çocukların olaylara biz büyükler gibi koşullanmış gözlerle değil, saf ve çocuksu bir bakışla baktıklarını,duygularının daha katıksız olduğunu düşünmek veya çocuğun farklı bir yapı ve bünyeye sahip olabileceğini kabul edebilmek?





İşte bu çok önemli ve bunu kabullenmek gerçekten zorlayıcıdır. Günlük yaşantımızdan pek çok örnek verebilirim. Korku, kıskançlık gibi olumsuz duygular, bizim hoşumuza gitmediğinden genellikle inkar etme yoluna gideriz. Çocuklarımızda korkmamalıdır, onlara ne deriz? “Ne varmış korkacak? Kocaman çocuk oldun karanlıktan korkulur mu hiç? Niçin üzülüyorsun, ne var bunda bu kadar üzülecek? İnsan düştü diye bu kadar ağlar mı? İnsan kardeşini kıskanır mı hiç?” Özellikle çocuklarımızda bu duyguları algıladığımızda, kabul etmekten korkarız. Asla isimlendirmeyiz. Eğer kabul eder ve isimlendirirsek, kalıcı olacağını, çocuklarımızın korkak, kıskanç olacağını düşünürüz ve inkar yoluna gideriz. Halbuki bu duyguları hissetmek, örneğin; korkmak, korkak olmak değildir. Bizler de yetişkinler olarak bazen karanlıktan, bilinmeyenden,gürültüden korkabilir, tedirgin olabiliriz. Ayrıca üzüntü de yaşamın bir parçasıdır. Çocuğunuz balonu uçtuğu için, topunu kaybettiği için gerçekten üzülüyordur, siz cep telefonunuzu kaybettiğinizde nasıl üzülüyorsanız aynen onun gibi! Ancak çocuğunuza anlaşıldığını, duygusunun kabul edildiğini hissettirirseniz daha kolay rahatlar ve teselli olur, aynen sizin anlaşıldığınızı hissettiğinizdeki rahatlamanız gibi. Çocuğun duyguları, üzüntüleri ve sevinçleri kendi boyuna göre gerçektir ve geçerlidir. Duyulmadığını ve anlaşılmadığını hisseden çocuk daha çok ağlayarak ve hırçınlık ederek sesini duyurmaya çalışır. Bazen duygularına önem vermediğimiz gibi algılarına da güvenmeyiz. Örneğin; anneler üşüdükleri zaman çocuklarına sormadan hemen onları da giydirirler, sofrada doyduklarına da onlar karar verirler, “yavrum sen daha doymadın” gibi. Ders çalışırken “sen anlamamışsındır biraz daha çalışmalısın” gibi. Kısacası böyle davrandıklarında anne-babalar, çocuğun duygularını inkar edip kendi duygu ve düşüncelerini kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Sonuç sizce ne olabilir? Anne-babaya kızgınlık, öfke, kendine olan güveni kaybetme, anne babadan uzaklaşma ve tartışma. Anne-baba tarafında ise; çocuğa kızgınlık, içerleme, öfke ve en kötüsü ise, bu duyguların ilerdeki iletişime yansıması. O halde neler yapabiliriz?




Kendinizi çocuğun yerine koyarak durumu değerlendirmek. Kendinizden çok daha uzun boylu insanlarla yaşadığınızı düşünün, sürekli yukarıya bakarak konuşmak zorunda kalırsınız, bu da çok can sıkıcıdır değil mi? Oysa bilinçli kişiler çocukla konuştuğu zaman ya onun seviyesine eğilir ya da kucağına alıp kendi seviyesine çıkarır. Bu, yüz yüze konuşmanın çevreye çocuğun bakış açısı ile bakmanın bir yoludur. Çocukla ilgili bir sorunu çocukla birlikte değerlendirirken çocuğun bakış açısını anlamaya çalışarak yaklaşmak, bir başka ifade ile, onun duygu ve düşüncelerini algılamaya yönelmek, sorunları halletmek açısından çok sağlıklıdır ve yardımcıdır.. Onlarla ilgili endişelerimizin doğru olup olmadığını, ancak onlarla konuşarak anlayabiliriz. Biz yetişkinlerin kendimize verdiğimiz değer, bize çocukluk döneminde anne babamızın verdiği değer kadardır.




Çocukla sağlıklı iletişim kurabilmek için ilk adım, çocuğun yaşının getirdiği doğal hareketlilik, talep ve yetersizliklerle kabul etmek, ona ilerde olmasını hayal ettiğimiz yetişkin olmadığı için öfkelenmemekle başlar. Böylece çocuğa gelişimindeki aşamaları daha kolay geçmesi için, sağlıklı ve güvenli bir ortam sağlamış oluruz. Onları katı kurallarla boğup,yetişkinler dünyasına uydurmaya çalışmayalım. Onlardan yaşlarından büyük davranışlar bekleyip omuzlarına zamanından önce adını “usluluk” koyduğumuz ağır yükler yüklemeyelim. Beklentilerimize uymadıkları zaman kızıp eleştirmeyelim. Çevremiz çocukluğunu tam anlamıyla “çocuk” gibi yaşayamamış çocuk yetişkinlerle dolu değil mi?




Konular